6 Şubat günü büyük deprem yaşayan 10 vilayetimiz maalesef her açıdan enkaza dönüştü. Yitip giden canlarımızın sayısı 30 binleri aştı, nerede duracak söylemeye dilimiz varmıyor.

17 Aralık 1939’da yaşanan Erzincan depreminde 32 bin 939 vatandaşımız vefat etmişti, şimdi bu rakamın çok üzerinde can kaybı tahminleri var. Geriye kalanların yaralarını sarmak için seferber olmak, yardımlaşmada yarışmak tabii ki çok güzel hasletler ve hepimizin görevidir. Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED), 6 Şubat depremlerinin sebep olduğu maddi hasarla ilgili bir ön rapor hazırladı. Raporda, bu depremlerin 84,1 milyar dolarlık mali hasar yaratacağı ölü sayısının ise 72 bin 663’e kadar çıkabileceği belirtiliyor. Konuyu, ülkemizin güvenilir müteahhitlerine sormak istedim ama ‘böyle bir ortamda ne söylesek yanlış anlaşılır’ şeklinde yanıtlar aldım. En azından TÜRKONFED’in ön raporundaki tahmininin inşaat sektörünün bir sivil toplum örgütünce teyit edilmesi gerektiğini düşünerek Konut Geliştiricileri ve Yatırımcıları Derneği (KONUTDER) Başkanı Altan Elmas’ı aradım. Başkan Elmas, deprem sabahından itibaren bölgeye Antalya ve Mersin üzerinden çok sayıda iş makinesi, jeneratörler, gıda ve kurtarma ekiplerinin kullanımı için diğer alet ve araçları gönderdiklerini, ekip takviyesi de yaptıklarını belirterek, “Bütün sektör firmalarımız da aynı şekilde yardım için her konuda seferber oldu. Hepimizin önceliği can kurtarmak” dedi.

Başkan Elmas şöyle devam etti: “Bölgede 2000 yılından önce (eski deprem yönetmeliğine göre) yapılmış yapı stokunun maalesef yüzde 90’ı çökmüş durumda. Yeni yapıların yüzde 5’i yıkılmış görünüyor. Bazı illerde farklı olsa da bölgedeki yapı stokunun yüzde 60 kadarı 2000 yılı öncesi yapılanlardan oluşuyordu. Esas olarak bölgede (10 ilde) 3,7 milyon konut vardı, bunların yaklaşık yüzde 50’si yenilenmek zorunda. Sahada gördüğümüz kadarıyla en iyimser tahminle bu depremlerden sonra bu illerimizde 1 milyona yakın yeni konutun inşa edilmesi gerekiyor. Belki Bakanlık, 600 bin öngörüyor olabilir ama şu anda ayakta görünen binaların çoğu da yıkılacak. Bu depremlerin konut ve altyapı zararı ülkemize 100 milyar dolara yakın. TÜRKONFED’in rakamları da hem vefat sayısı hem de hasarla ilgili büyük ölçüde doğru görünüyor. Yakın zamanda Elazığ’da olan 6,8’lik depremde şehirdeki yapı stokunun yüzde 17’si (24 bin konut) yeniden inşa edildi. Elazığ’da da 2000 yılı sonrası yapılan konutlar sağlam çıkmıştı. 6,8’de 2000’den önce yapılmış binaların yüzde 35’i yıkılmıştı.”

Marmara Bölgesi’nde 27 milyon kişi yaşıyor

6 Şubat depremleriyle yaşamakta olduğumuz acının bize bundan sonra yaptıracağı en doğru şey en kısa sürede ‘diğer illerimizdeki mevcut çok kötü yapı stokumuzdan kurtulmak’ olmalı. Bunun için yeni bir ‘toplumsal sözleşme’ yapmış gibi çalışmaya başlamak zorundayız. Daha önce önerdiğim çağrıyı tekrarlıyorum: “14 Mayıs seçimleri öncesinde iktidar ve muhalefet liderleri bir araya gelmeli ve kentsel dönüşümü sulandıran, tıkayan ne varsa çözecek bir güçlü kanun ya da Anayasa maddesi hazırlamak için anlaşmalıSeçimlerden önce bu kanun ya da Anayasa maddesi TBMM’de kabul edilmeli. Bunu yapacak siyasiler bu millete tarihi bir iyilik yapmış olurlar.”

Neden tekrarlıyorum? Çünkü adım gibi biliyorum, böyle bir afet ve acı varken yapılmayan reformu, seçimden sonra kim gelirse gelsin yapamayacak. Hep birlikte, mevcut yapı stoku ile bir sonraki büyük deprem felaketini bekleyeceğiz. İstanbul, Tekirdağ, Kırklareli, Çanakkale, Edirne, Kocaeli, Sakarya, Bursa, Yalova, Balıkesir, Bilecik illerimizden oluşan Marmara Bölgesi’nde yaklaşık 27 milyon vatandaşımız yaşıyor. 18 milyon nüfusun yaşadığı İstanbul’da 7’nin üzerinde bir depremde neler olabileceği çok iyi biliniyor. Diğer bölgelerimizden Ankara ve İzmir’i de çevre illerle birlikte aynı çerçevede düşünelim. Depremlerin olacağını bile bile öylece beklemek bize hangi büyük acıları yaşatabilir?

Kentsel dönüşüm neden tıkandı?

AK Parti hükümetinin 2012’de deprem riskini dikkate alarak hazırladığı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” ile gündemimize giren ‘kentsel dönüşüm’ ne yazık ki geçen 11 yılda ‘riskli konut stokumuzun çok az bir kısmının dönüşmesini’ sağlayabildi. Çünkü kanun çıktıktan kısa süre sonra vatandaşların hak kaybına uğrayacağını savunan CHP, bu kanunu iptal istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı ve kentsel dönüşüm için çok önemli olan ‘üçte iki çoğunluk’ ilkesi Anayasa’nın mülkiyet ilkesine aykırılık gerekçesiyle ortadan kalktı, kentsel dönüşüme karşı yargı yolu açıldı. Sonrasında yüksek yargı, çok sayıda bireysel başvuruyu da ‘kentsel dönüşüm aleyhine’ karara bağladı. Böylece başta İstanbul olmak üzere çok büyük riskli alanlar haline gelmiş ilçeler, semtler ve mahallelerde ‘kentsel dönüşüm projeleri’ hayata geçirilemedi. İstanbul’da, Büyükçekme’den Tuzla’ya kadar milyonlarca vatandaşın ikamet ettiği onlarca mahallede 10 yılı aşkın süredir ‘büyük çaplı kentsel dönüşüm mutabakatı’ sağlanamadı. Genellikle boş fabrika arsalarında ve daha küçük alanlarda kentsel dönüş projeleri hayata geçirilebildi. Üçte iki çoğunluk sağlanan alanlarda yıkım yapılsa da inşaat ruhsatları alınamadı. Böylece, büyük inşaat firmalarının kentsel dönüşüme ilgisi tamamen kayboldu. Önceleri mahalleye gelen her müteahhitten büyük özgüvenle ‘daha fazlasını isteyen’ vatandaşın kapısını çalan kimse kalmadı. 3 yıldır çözüm için tarafların üretebildiği formül ‘kamu (devlet) devreye girip vatandaşı ikna etmeli, Dünya Bankası veya bölgesel yatırım ve kalkınma bankalarından usun vadeli dış finansman sağlanmalı’ şeklindeydi. Hayat böyle devam ederken Türkiye 6 Şubat 2023’te iki büyük depremle sarsıldı, hayat böyle devam eder mi?