Metalurji ve Malzeme Mühendisi Erhan Mataracı, Kahramanmaraş merkezli depremlerde tartışma yaratan moloz kaldırma çalışmaları hakkında, uzun vadeli sorunların daha mühim olduğunun altını çizdi, molozların kaldırılmadan önce ayrıştırılmasına dikkat çekti. Binalarda kalan elektronik eşyaların çevreye zarar vereceğini dile getiren Mataracı, molozların ne kadar kısa sürede kaldırıldığından çok işin uzmanlarla yapılması gerektiğini vurguladı. Bina yapımında teknik konulara da değinen Erhan Mataracı, Türkiye’de yapılan projelerde tüm koşulların dikkate alınması gerektiğini söyledi. Farklı ülkelerde başka detayların dikkate alındığı inşaat yapımında Türkiye’deki kusurları da aktaran Mataracı, bina yapımı esnasında birçok teknik bilgiyi de paylaştı.

Uluslararası müteahhitlik firması sahibi Erhan Mataracı, Kahramanmaraş merkezli depremlerle birlikte yeniden gündeme gelen bina yapımı ve inşaat sırasında yapılan denetimler hakkında bilgileri tazeledi, projelerin katı kurallar dahilinde yapılması gerektiğine vurgu yaptı. Yapı türlerinin ülkenin ve vatandaşın ihtiyaçlarına göre değişebileceğini söyleyen Mataracı, binaların Avrupa Birliği standartlarında yapılması gerektiğinin altını çizdi.

Teknik detaylar veren Erhan Mataracı’nın açıklamasından öne çıkanlar şöyle:

İnşaat yapma aşamalarını baştan gözden geçirmemiz gerektiğini düşünüyorum.

“Depremde binaların yıkıldığı zaman konuştuğumuz konularla bugün molozların taşınması konusundaki hatalar farklı bir kökten gelmiyor. İnşaatın yapımı ve yıkımı, projeler açısından bakıldığı zaman, ikisi de bir projedir. Bizim proje planlama aşamamız vardır. Nasıl ki inşaatların yıkımına, inşaattaki kusurlar sebep olduysa, molozdaki kusurlarda benzer şeylere sebep oluyor.

İnşaat yapma aşamalarını baştan gözden geçirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bir proje yapılacağı zaman ilk öne proje ile alakalı dünyanın her yerindeki inşaat projelerinde yapılır. Projenin yönetici, altındaki kalite departmanı, iş sağlığı ve çevre departmanı. İnşaatı direkt olarak yapacak departman, onun haricinde idari departmanlar.

İş güvenliği tarafından değerlendirilen üç faktör

Bunların içerisinde uluslararası tabirle HSE dediğimiz; yani sağlık, güvenlik ve çevre. Bu üç faktör projenin başında iş güvenliği tarafından değerlendirilir. Türkiye’de bu konuyla ilgili genel olarak bazı yaşanan kazalardan sonra işçi sağlığı tarafından bakıyoruz ama bunun son aşaması da çevredir. Proje yapıldığı zaman, yapılacak proje gözden geçirilir. Şu an içinde bulunduğumuz binayı yapacaksak şayet, bununla alakalı değerlendirmeler yaptığımızda, biz bununla yapacağımız süreç içerisinde çevreye bu zararları, işçiye bu zararları, şehre ve havaya bu zararları verebiliriz gibi sayısız faktör var. Bu işi yapacak olan firma tüm bu faktörleri tek tek değerlendirip bunlarla alakalı nasıl önlemler alınacağını, prosedürlere yazıp, proje başında müşavir firma olabilir, sahibi olabilir, belediyeler olabilir… Burada, bunlarla alakalı bir onay almak zorunda.”

Binaların içinde kalan buzdolabı, çamaşır makineleri, televizyonlar…

Kahramanmaraş merkezli depremlerde yıkılan binaların kaldırılmasında ortaya çıkan asbest konusunda, moloz kaldırma işinin hızlı yapılmasından çok, belirli uzmanlarla yapılması gerektiğine vurgu yapan Mataracı; “Buradaki kusur sadece asbest değil. Kaybettiğimiz vatandaşlarımızdan kalan parçalar, binaların içinde kalan buzdolabı, çamaşır makineleri, televizyonlar var. Bu evlerde piller var. Bunların çevreye zararlı şeyler olduğunu biliyoruz. Ama molozu aldığımızda binayı komple alıp bir yere taşıdığımızda, su yatağına, toprağa dökersiniz, bunun zararlı olacağını biliyoruz.” dedi.

Molozun kısa zamandaki etkisi, uzun zaman etkisinden daha zararlı değil

Erhan Mataracı, gerekli ayrıştırmaların yapıldığı zaman çevreye zarar vermeyeceğini dile getirerek sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu molozlar yıkılmış, burayı 1-2-3 ay içerisinde fark etmiyor. Bu kadar süre içerisinde temizlemek çok önemli değil. Önemli olan ayıklamanın yapılması. Suyu ve toprağı kirleteceğimize, belli bir zaman verilip, bu işin uzmanları gelip, buradan çıkan atıkları bu şekilde değerlendirelim gibi ayrımlar yaparsa sonradan bu moloz çevreye zarar vermez. Sonradan bu insanlar bu bölgeyi kullanacak.

Molozun kısa zamandaki etkisi, uzun zaman etkisinden daha zararlı değil. Direkt olarak o moloz oraya döküldü diye zarar vermeyecek ama biz şunu İstanbul’dan biliyoruz. Kentsel dönüşüm projelerinin çok yoğun olduğu dönemlerde ve bölgelerde insanlarda solunum problemleri oldu. Bu anlık bir problem değil, belli bir vadede insanlarda sorun oluştu hatta halk arasında kentsel dönüşüm rahatsızlığı deniyordu buna.”

İzolatör belli bir yüksekliğin altında zararlı bile olabilir.

Depremlerin ardından birçok vatandaşın kendi binasını kontrol ettirme isteği konusunda, sağlıklı ve sağlam binaların özelliklerine de vurgu yapan Mataracı, binanın ‘ihtiyaca göre’ yapılmasına dikkat çekti. “Kendimizi kalıplara sokmamalıyız” diyen Erhan Mataracı, şunları söyledi:

“Yapı tamamen ihtiyaca göre, bölgeye göre tercihe göre değişen bir şey. Biz yapıları planlarken hem ihtiyaçlarımızı, ekonomik durumu gibi birçok şeyi değerlendirmeliyiz. Orta Doğu’daki binalarda dümdüz çatılar olurken Uzak Doğu’ya gittiğinizde çatılar dik olur. Bu tamamen yağışın etkisini bertaraf etmek içindir. Bazı yerlerde ince bazı yerlerde kalın yapılır. Bu ihtiyaçlardan kaynaklı durum. İllaki şu olmalıdır dememeliyiz. Hatta olmalı mıdır sorusunu bir tarafa bırakalım, kendimizi bu tip kalıplara sokmamalıyız.

Depremden sonra bu tartışmalara çok denk geldik. Bizim binada bu beton kullanılmış, bu beton olmalı… Her yerde bu betonun olması bazen zararlı olabilir. Mesela bir izolatör tartışması çok oldu. Bizim arkadaşlarımızdan aldığımız bilgiye göre izolatör belli bir yüksekliğin altında zararlı bile olabilir. Daha yıkıcı etkiye sebep verebilir. Sizin ihtiyacınız, binanın ihtiyacı ne, siz bunu ne amaçla kullanacaksınız, neye dayanmasını istiyorsunuz…”

Herkes kendi binasının kontrolcülüğüne başladı.

Yapılacak binanın projesinin ve analizlerin doğru ve ihtiyaca uygun yapıldığı taktirde hasar görmeyeceğini dile getiren Mataracı; “Hiç fay hattı olmayan bir ülkede deprem güçlendirmesine gerek yok. Yapıyı yapacağımız bölgeye bakıp oradaki kar yükünü hesaplıyoruz. Afrika’daki bir projede kar yükünü hesaplamazsınız. Türkiye veya Rusya’da yapacaksanız hesaplamak zorundasınız. Bu genel uygulamaları her yerde kullanmalıyız gibi değerlendirmemiz böyle bir sebebe götürebilir bizi. İllaki bu beton, demir kullanılmalı gibi şeyler şart değil. Projenin neye ihtiyacı var, o proje mühendisliğin gelişmesiyle envai çeşit yere konulabiliyor. Analizlere sokulur, hesaplar kontrol edilir. Bunlar yapıldıktan sonra zaten binalarımız hasar vermeyecektir.

Halkımızın depremden sonra bir miktar yorulduğunu düşünüyorum. Herkes kendi binasının kontrolcülüğüne başladı. Bu beton kullanılmalı, bizim bina bundan yapılmış, bu demir kullanılmalı gibi, bunlara gerek yok.” dedi.

Tartışmamız gereken konu, tüm mühendislik çalışmalarındaki bazı aksaklıklar

Vatandaşın kendi binası hakkında, “kısmi fikir” edinebileceğini söyleyen Mataracı, yıkılan binaların şekline bakarak karar vermenin doğru olmayacağını aktardı. Yapılması gerekenin kalite yönetimi sisteminin oluşturmasını sağlamak olduğunu ifade eden Mataracı konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Kısmi fikirler edinebilir. Depremde gördüğümüz bir bina var. Bina yıkılmış, temeliyle beraber yıkılmış, bina sapasağlam. Zemin sağlam değil. Halk gidip kolona bakarsa bunda bir şey görmeyecek. Ama bina sağlam değil. Yeterli olmayacak. Burada tartışmamız gereken konu, tüm mühendislik çalışmalarında bazı aksaklıklar olduğu fikrim var.

Uygulamamız gereken şey, toplam kalite yöntemi dediğimiz sistemin oturtulması.

Bir proje yapılacağı zaman, ben buranın yapım mühendisiysem, siz de kalite kontrol mühendisiyseniz, siz benimle nasıl yaptığımla ilgilenmezsiniz, bunu o bilmez. Siz kontrolü bilirsiniz. Herkes kendi alanında uzmandır ve uzmanlığını en iyi şekilde yapar sonuçta da ortaya en iyi bina çıkar. Bizim uygulamamız gereken şey, toplam kalite yöntemi dediğimiz sistemin oturtulması.”

Bunun sorumlusu müteahhit midir?

Bunun sorumlusu müteahhit midir? Müteahhit diyemeyiz. Toplam kalite yönetim sisteminin eksikliğidir. Bu projeyi yaparken, bundan daha önce defalarca yapmış müşavir istiyorum ben diyorsunuz. Sizin şartlarınızı sağlıyorsa ben bu işi aldım diyor. İşin şartnamesini oluşturuyor, ihaleye çıkartıyor. Bu firma işin uluslararası şartlar, ülkenin oluşturduğu şartların yüzlerce sayfalık şartnameyle ihaleye çıkar. Müteahhit firma gelip teklif verdiğinde buna hem deneyim hem teknik ve fiyat açısından ihaleyi alırım. En son aşamaya kadar denetlenir. Yapı denetim firmalarının bu işi yaptıkları, yapmaları gereken kâğıt üstünde bir konu var.

Muayene ve test planı olmadan projeye başlanmaz.

Bazı farklı hatalar da var. En başından sonuna dek işin içindeki tüm aşamalar tek tek yazılır. Sonra denir ki işin müşterisi, müteahhidi ve müşaviri. Bu aşamalar detaylı, personeli ne kadar seçeceğine kadar. O aşamaya geçmeden, ben onaylamadan başka bir aşamaya geçemezsiniz. Bu anlaşmanın ardından böyle tek tek gidilir. Burada muayene ve test planı deniyor. Bu olmadan projeye başlanmaz. Tek tek bunlar yazılır. Yapılacak iş ne, bu işin kontrolünü kimler yapacak, bu işin kontrolü neye göre yapılacak…”

Ucuz Suriye demiri kullanmaya izin veren sistem öldürdü.

“Ucuz Suriye demiri öldürdü diye bir haber okudum. Bu öldürmedi, bunu kullanmaya izin veren kontrol sistemi öldürdü. Bununla ilgili oluşmuş bir standart var. Bunun içinde malzemenin kontrolü ve sertifikasyon oluşturulmalı diye üç ayrı paragraf var. Belirtmek zorundasın. Bizim genelde inşaatlarda, konutları konuştuğumuzda malzemeler nasıl kontrol ediliyor, gidiyorsunuz sanayi sitesine, ben şu kalite demir istiyorum diyorsunuz. Bu malzeme gerçekten o mu, malzemenin iç yapısı var. Ama bu standart bizde var mı, yok mu, bu standarda göre kontrol yapıldı mı… Sertifikanın kalite kontrol mühendisi tarafından kontrolü yapıldı, bu projelerde yapıldığını sanmıyorum.

Avrupa standartlarını uyguluyoruz.

TOKİ binalarında bu kontrol sisteminin olup olmadığından haberdar değilim. TOKİ malzeme alırken sanırım bu hata çok olur. TOKİ’nin kendi denetim mekanizmaları da var bunu yapıyor. Bizim yönetmelikte ve standartlarda da bazı hatalar var, denk geldiğimiz şeyler oldu, bilinçli şeyler değil. Mühendislik kavramının tamamında bazı aksaklıklar var. Biz Avrupa Birliği uyum yasaları gereği, Avrupa standartlarını uyguluyoruz. Bence az çalışıyoruz.

Ufak tefek şeyler gözden kaçabiliyor ama işe etkisi olabilir.

TSE şunu yapıyor. Biz Avrupa Birliği ülkelerinin standartlarını uyguluyoruz. Türkiye genelde British standartları çıkarıyor. Biz de aynısını TSE üzerinde çalışmalar yapıyoruz. Dokümanların tercümelerinde bazı teknik hatalara rastladığımız da oldu maalesef. Bu işi kötü tarafa götürüyor. Kelime, cümle hatası pek önemli değil. Ama büyük-küçük işareti değiştiği zaman iş teknik olarak terse dönüyor. Ben diyorum ki, 20 milimin üzerindeyse bu şekilde yap, adam diyor ki altında, zaten yapılabilecek bir şey değil. Biz diyoruz ki yabancı dildeki standartları biz okuyalım, orijinalinden götürelim işi bir aksaklık olmasın. Bazen böyle ufak tefek şeyler gözden kaçabiliyor ama işe etkisi olabilir.”

Yapılan binadaki aksaklıkların artmasının maliyete bağlanmasının yanlış olduğunu vurgulayan Mataracı, bina yapımında “bilinçli olmak” gerektiğinin altını çizdi. Kültürün oluşması gerektiğini söyleyen Mataracı, şunları söyledi:

Bilmezlikten ve o kültürün çok oluşmamasından dolayı

“Ben de Karadenizli bir müteahhit olarak söyleyeyim, amaç günün sonunda kâr etmektir. Ama yine de Türkiye’deki bu aksaklıkların sebebi maliyeti çok artırması değil. Maalesef bu konuda onların da bilinçli olmaması. Biz projelerde kontrole gittiğimizde çok iyi niyetli arkadaşlarımızın, biz bu işi yüzlerce kez yaptık bu iş böyle yapılır diye, bizim standartlarımızla kavga ettiğimizi biliriz. Sen kaç kere yaptın, nereden biliyorsun diye sözlere çok maruz kaldık. Bilmezlikten ve o kültürün çok oluşmamasından dolayı.

Teknik anlamda bazı detay problemler var. Ben burada sadece yasaların değil bununla birlikte mühendislik odaların ve kuruluşlarının topyekun bir çalışmayla günün sonunda kaliteli bir şey ortaya çıkarması gerektiğini düşünüyorum”

Mühendislik konusunda Japonya ile Türkiye’yi karşılaştıran Mataracı, sözlerini şöyle bitirdi:

Yapım açısından basit projelerde bu kadar katı değil.

“Dünyanın en büyük 250 müteahhidi her yıl açıklanır, bu listenin 2022 yılında 42 tanesi Türk. Dünyanın en büyük müteahhit firmasının yüzde 20’si Türkler. Günün sonunda karşı taraftaki müşterinin talepleri o kadar katı oluyor ki o ne derse onu yapıyorsun. Hatta aynı firma 2 farklı ülkede proje yaparken, taleplere göre yine farklı karakter gösterebilir.

Ülke de müşteri olabilir. İkisine bütün bakarız. Projenin sahibi kimse, firma olabilir devlet olabilir. Katı kurallar kuruyor ki, Türkiye’de de var. Bir rafineriye girdiğimizde uluslararası standartların daha katısını Türkiye’de görebiliyoruz. Şartlara uyuyorlar, şartlara uymak zorundalar. Firmalar uluslararası olmak zorunda. Yapım açısından basit projelerde bu kadar katı değil.

Mühendisler herkesten katı olmalı.

Projenin günün sonunda kaliteli çıkması, müşavirin projeye koyduğu katılıkla alakalıdır. Müteahhit kâr etmeye çalışan biri. Hızlıca bitirmeye çalışacak. Onu da hata yapılacağı yerde durdurmalı, onaylamadan geçmesine izin vermemeli. Yol projesinde işin sahibi kamudur. Kamu da projeyi bizzat takip etmeli hatta mühendisler herkesten katı olmalı.

Mühendislik konusunda Türkler dahi bir millet

Mühendislik konusunda Türkler dahi bir millet. Sadece mühendisler değil ustalar da öyle. Japonya’da tsunami olduğunda nükleer santralde bir kriz yaşandı. 1-2 haftada çözdüler krizi. O zaman izlediğimde şunu söylemiştim: Bu problem Türkiye’de olsa çözüm süremiz 3 gündü. Çözene kadar 10 kişi ölürdü, herkes denemeye giderdi ama 3 günde çözerdik bu konuyu. Bu konuda onların çalışma sistemi şöyle: Daha önce başlarına gelmemiş bir konuda o anda fikir yürütmüyorlar, yürütmek de istemiyorlar. Soru sorarsanız kitaba bakar varsa cevabını verir yoksa beklersiniz.

Giderler problemi çözer gelirler.

Bizde öyle değil. İlla bir ustamız vardır bizim, diplomalı mühendislerden daha etkili olabiliyorlar. Giderler problemi çözer gelirler. Ama bu adamlarda bu problemler az oluyor. Japonya’da deprem olduğunda binaların yıkılmamasının sebebi, bizim halkımız gibi herkesin betonu demiri iyi biliyor olmasından dolayı değil. Adamlar toplam mekanizmayı her alanda kurdular. Herkes kendi işini kurmuş, herkes kendi işinin uzmanı ve kimse bir yerden kaçamıyor. Çünkü çok ciddi bir sistem var işin içinde.