Türkiye’nin İran’la sınır olması, İranlıların ülke içerisinde bulamadıkları özgürlükleri Türkiye’de yaşayabilmesi, Türkiye’nin İranlılar için Avrupa’ya açılan bir kapı olması, 90 günlük vize muafiyeti olması ve kültürel pek çok yakınlık şüphesiz bunda etkili.

Resmî verilere göre, İranlıların Türkiye’de gayrimenkul edinme oranı son dört yılda 22 kat, son iki yılda 15 kat artmış durumda. İran’ın Ahvaz milletvekili Mücteba Yusefi’nin iddiasına göre, son üç yılda İranlılar sadece Türkiye’den konut almak için 7 milyar dolar para harcadılar ve bu durum İran’ın üst düzey yetkilileri tarafından hem ülkeden döviz kaçışı hem de yaşam tarzı bağlamında eleştiriliyor ve önüne geçilmesi gereken bir olgu olarak görülüyor. TÜİK verilerine göre, İranlılar Türkiye’de eylül ayında bin 323 konut aldılar. Türkiye genelinde yabancılara konut satışı geçen yıla oranla yüzde 59 arttı ve İstanbul, Antalya, İzmir ve Ankara yabancılar tarafından en çok tercih edilen iller oldu. Son dönemlerde Türk Lirasının döviz karşısındaki ağır değer kaybı da İranlılar tarafından konut alımının yükselmesinde etkili olmuş durumda.

Peki, İranlılar neden Türkiye’den bu kadar çok konut satın alma yoluna gidiyorlar? Başlıca nedenlerine kısaca bakalım.

Vatandaşlık ve Oturma İzni Alabilmek

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı alabilmek için daire alma bedelinin 1 milyon dolardan 250 bin dolara indirilmesiyle birlikte İranlıların Türkiye’den vatandaşlık alabilmek için gayrimenkul alma hızı da arttı. Öte taraftan, 250 bin doları olmayan İranlılar daha ucuz konutlara yönelip satın alarak oturma izni alıyorlar ve 5 yılın sonunda vatandaşlığa başvuru hakkı kazanma yoluna gidiyorlar. Türkiye pasaportuna sahip olmak İranlıları pek çok ABD ambargosundan kurtarıyor ve Avrupa’ya daha kolay gidebilme veya ambargoların getirdiği kısıtlamalara takılmadan ticari faaliyetlerini genişletme olanağı sağlıyor.

İran İçindeki Ekonomik ve Siyasal İstikrarsızlık

İran’ın içerisindeki ekonomik ve siyasal darboğaz İranlıları yeni alternatiflere yönlendiriyor. Ekonomi temelli geniş halk ayaklanmalarının her zaman tüm ülkeyi sarabilecek topyekûn bir halk isyanına dönüşebilme potansiyeline sahip olması özellikle yıllar içerisinde devlete yakınlığıyla astronomik servetler elde etmiş elitlerin endişelenmesini beraberinde getiriyor. Öte taraftan ABD ambargolarının yıkıcı etkisiyle birlikte İran milli parasının döviz karşısında değer kaybetmesi, önlenemeyen kur dalgalanmaları, ticaret hacminin neredeyse tüm sektörlerde azalması ve sermaye piyasalarının altüst olması da belirleyici etkenler.

Bu noktada ülke içinde yatırımlarının tehlikeye girmesi ve yeni yatırım yapma riskini alamayan varlıklı İranlılar sermayelerini İran dışına kademeli olarak çıkarma yoluna gidiyorlar ve şüphesiz en yakın adres Türkiye oluyor. Konut alarak kazanılmış bir Türkiye vatandaşlığı İranlılar için daha rahat bir ticari faaliyet yürütmeye olanak sağlıyor ve kurdukları şirketlerle sermayelerinin ABD ambargolarına takılmadan Türkiye’ye taşınmasını kolaylaştırıyor.

Öte taraftan; İran’da emlak sektöründeki astronomik fiyat artışları da ülkede özellikle büyük metropollerde konutların metrekare fiyatlarını misliyle katlamış durumda. Örneğin; İran’ın başkenti Tahran’dan konut almak İranlılar için Türkiye’den konut almaktan çok daha pahalı bir hal aldı. Böylelikle; parası olan İranlılar kendi ülkelerinden konut almak yerine Türkiye’den konut almayı tercih ediyorlar ve yanında da oturma izni ve vatandaşlık imkânı da kazanıyorlar. Tahran’daki evini satarak parasının bir kısmıyla Türkiye’den konut alıp, kalan kısmıyla yatırım yapan pek çok İranlı var.

İran’daki döviz kurunun değişkenliği özellikle ihracat ve ithalat yapanların kazandıkları dövizi zarar etmemek için ülke içine getirmemelerine sebep olabiliyor. Böylelikle; yapılan ihracat ve ithalatın parasını İran’a getirmek yerine Türkiye’ye yönlendirerek konut ve çeşitli gayrimenkuller alınma yoluna gidiliyor. Öte taraftan bazı İranlılar için yaptıkları kaçakçılığın karşılığını almak ve kara para aklama yöntemlerinin başında Türkiye’den konut ve gayrimenkul satın almak geliyor.

Kültürel Yakınlıklar

İran’da özgürlüklerin kısıtlanmaya başlandığı 1979 İslam Devrimi’nden bu yana Türkiye, İranlılar için bir nefes alma ve kültürel olarak etkileşim alanı oldu. Devrim sonrasında İran’da radyo ve televizyonun devlet tekeline alınması ve tek tip İslamî yayınların yapılmasıyla birlikte, Türkiye filmleri, programları ve şarkıcıları önce yasak olan ses kasetleri ve videokasetler vasıtasıyla İranlıların hayatına girdi. Sonrasında uydu teknolojisinin İranlıların oturma odasına girmesiyle hem direkt Türkiye kanalları izlenerek hem de Farsça yayın yapan uydu kanallarının Türkiye dizilerini seslendirip yayınlamasıyla birlikte Türkiye’deki hayat tarzı ve yaşam biçimi teo-faşist bir düzende yaşayan İranlıların kültürel kodlarına yansıdı.

İran’da 40 milyona yakın Azerbaycan Türkü olduğu düşünüldüğünde kültürel yatkınlığın ve değişimin seyri daha iyi anlaşılabilir. Başta giyim sektörü olmak üzere Türkiye’de üretilen her nevi ürün İranlıların hayatına girdi. Nevruz bayramları ve ramazanlarda İranlıların en çok geldiği ülke hep Türkiye oldu. Öte yandan Türkiye’de daha özgür bir yaşam alanı bulan İranlılar kültürel aktivitelerini de komşu Türkiye’ye kaydırıyorlar. Örneğin; İslam Devrimi sonrası ülkeden ayrılan İran’ın en önemli sanatçıları Türkiye’nin farklı şehirlerinde binlerce İranlı’nın katıldığı konserler düzenliyorlar. İranlılar için Türkiye’de daha özgür bir yaşama ulaşma idealinin önemli yansımalarından biri de şüphesiz burada konut almak oluyor.

İmar Hattına Yakın Araziyi Bulmanın Yöntemi ? İmar Hattına Yakın Araziyi Bulmanın Yöntemi ?

Türkiye’de özellikle son yıllarda Suriyeli ve Afgan mülteciler/göçmenler üzerinden yükselen bir karşıtlık var. Ülkedeki ekonomik kriz ve yoksulluk derinleştikçe ucuz iş gücü olarak görülen göçmenlere yönelik tepkiler ve hatta düşmanlık daha da yükseliyor. Türkiye toplumunda İranlılar için bu derecede bir tepki yok ve özellikle ‘nitelikli yabancı’ olarak görüldükleri için hem Türkiye’ye turist olarak gelmelerine hem de gayrimenkul alıp şirket kurmalarına yönelik kitleselleşen bir tepki yok.

Ancak eğer bir gün tıpkı Suriye ve Afganistan gibi İran da geri dönülemez bir siyasi karmaşa ve halk ayaklanmaları içine düşerse, Türkiye bambaşka dinamikleri olan bir göç olgusuyla karşı karşıya kalacak. Yardıma muhtaç ve yoksul halk yığınlarından ziyade, cebinde daha önceden alınmış Türkiye kimliği ve oturma izni olan, ülkede mülkleri olan, şirketleri ve yatırımları olan, Türkiye bankalarında hatırı sayılır paraları olan İranlılar Türkiye’nin toplumsal hayatına dâhil olacaklar.

Kaynak: reportare.com / Dr. Savash Porgham