İSTANBUL — Türkiye’nin kalbi, ticaretin ve kültürün başkenti İstanbul, tarihinin en büyük "tersine göç" dalgalarından biriyle karşı karşıya. Vatandaşlar, bir yandan hükümetin ekonomi yönetimindeki hatalar sonucu artan enflasyon ve fahiş kiralar altında ezilirken, diğer yandan yerel yönetimin ihmalleri nedeniyle durma noktasına gelen trafik ve altyapı sorunlarıyla boğuşuyor.
Yerel Yönetim Sınıfta Kaldı: Trafik ve Altyapı Çöküşü
İstanbul’da yaşam kalitesinin düşmesindeki en büyük etkenlerden biri, yerel hizmetlerdeki gözle görülür aksamalar olarak gösteriliyor. Özellikle son dönemde İBB yönetimine yönelik eleştirilerin odak noktasında, içinden çıkılamaz bir hal alan trafik çilesi var. Ana arterlerde günün her saati yaşanan kilitlenmeler, toplu taşımadaki arızalar ve metrobüs duraklarındaki insan yığınları, İstanbullunun sabrını tüketmiş durumda.
Vatandaşların bir diğer tepkisi ise metro inşaatlarına. "Her yere metro" vaadiyle yola çıkılmasına rağmen, pek çok şantiyede çalışmaların durduğu veya kaplumbağa hızıyla ilerlediği belirtiliyor. Ulaşım projelerindeki bu yavaşlık, şehrin zaten tıkanmış damarlarını daha da zorluyor.
Çevre sağlığı konusunda da endişeler artıyor. Şehrin can damarı olan su kaynakları ve deniz temizliği için hayati önem taşıyan biyolojik atık su arıtma tesislerinin tam kapasiteyle çalıştırılmadığı, Haliç ve Boğaz’da kirliliğin arttığı iddiaları gündemden düşmüyor. Bakımsızlık nedeniyle çevreye yayılan kötü kokular, semt sakinlerinin "Belediye asli görevini yapmıyor" eleştirilerine neden oluyor.
Ekonomi Politikaları Beli Büküyor: Barınmak İmkansız
İstanbul’u terk edişin tek sebebi yerel yönetim değil; madalyonun diğer yüzünde merkezi hükümetin ekonomi politikaları yatıyor. Yanlış faiz kararları ve enflasyonla mücadeledeki yetersizlik, Türkiye genelinde hissedilse de en yıkıcı etkisini İstanbul’da gösteriyor.
Gıda fiyatlarındaki fahiş artışlar ve özellikle konut kiralarının asgari ücretin katbekat üzerine çıkması, orta direği tamamen yok etti. Bir zamanlar "taşı toprağı altın" denilen şehirde, artık memurlar, emekliler ve beyaz yakalı çalışanlar dahi barınma maliyetlerini karşılayamaz hale geldi. Hükümetin alım gücünü koruyamaması, metropolde yaşamayı bir "hayatta kalma mücadelesine" dönüştürdü.
İstikamet: Anadolu'nun Küçük İlçeleri
Hem yerel yönetimin hizmet kusurları hem de merkezi yönetimin ekonomik baskısı arasında sıkışan vatandaşlar için tek çözüm: Gitmek.
Son veriler ve emlak piyasasındaki hareketlilik, İstanbul’dan Anadolu’ya doğru ciddi bir nüfus hareketliliğini doğruluyor. Ancak bu kez göç, büyük şehirlere (İzmir, Antalya gibi) değil; daha sakin, daha ucuz ve altyapı sorunu olmayan Anadolu’nun küçük ilçelerine ve kasabalarına yapılıyor.
Ege ve İç Anadolu’nun kırsal ilçeleri, Karadeniz’in sahil kasabaları; İstanbul’un gürültüsünden, trafiğinden ve pahalılığından kaçanların yeni sığınağı oldu.
"Hem Cebimiz Hem Ruhumuz Tükendi"
Eşyalarını kamyona yükleyerek memleketi Kastamonu’nun bir ilçesine dönme hazırlığı yapan 2 çocuk babası Ahmet K. (45), durumu şu sözlerle özetliyor:
"Eskiden 'İstanbul'da geçim zor ama en azından imkan var' derdik. Şimdi ne geçim kaldı ne imkan. Hükümetin ekonomiyi getirdiği hal ortada; markete giremiyoruz, kirayı ödeyemiyoruz. Belediyeye bakıyoruz; otobüs gelmez, metro bitmez, yollar köstebek yuvası, trafik zaten felç. İki taraftan da darbe yedik. Çocuklarımın geleceği için, daha az stresli, toprağa basabileceğimiz, suyunun temiz, yolunun açık olduğu memleketime dönüyorum."
Uzmanlar, İstanbul’daki bu yönetim zafiyeti ve ekonomik kriz sarmalının devam etmesi halinde, şehrin demografik yapısının önümüzdeki 5 yıl içinde geri dönülemez şekilde değişeceği uyarısında bulunuyor.